Sevgililer Günü

16 Ekim 2010 Cumartesi

     Kafamı sıraya yaslamış Şükrünün daha alalı bir hafta olduğu ve üzerinden hiç çıkarmadığı deri ceketinden süzülen ışık oyunlarını izliyordum, Şükrü sırada bir şeyleri karalıyor, karaladıkça ışık oyunları daha bir çoşuyordu. Gözüm bir anda şükrünün kafasının üzerinden gözüken koridordan gelen iki kişiye takıldı. Ece ile Fatih'di bunlar.   Ece eteğini sıyırmış, okul kazağının rengi mavi olmasına rağmen kırmızı bir kazak giymişti. Fatih ise olayı üst boyutlara taşıyıp; krem rengi bir pantolon, cilalı ayakkabılar, göbek deliğinin hemen üzerine kadar düğmeleri açık olan bir gömlek ve aksesuarı tamamlayıcı olarak omzuna bir hırka atmıştı. O gün sınıfın içinde tatlı bir heyecan vardı, herkesin içi kıpır kıpırdı, bunu görebiliyordum. Herkes en cici elbiselerini giymiş, takılarını takmış ve sınıfın içinde ince bir tabaka halinde gözükecek şekilde parfüm sıkmıştı. Evet sizin de düşündüğünüz gibi, sevgililer günü gelmişti, ve ben sevgililer gününü Şükrüyle geçirecektim...

Bu adamın sevgilisi vardır muhtemelen...
      Sınıf yavaş yavaş boşalıyor, okul bahçesinden adeta bir kısa etek ve açık gömlek ordusu geçiyordu. Hepsi birbirini tanıyor gibiydi. Ve o kadar samimilerdi ki liseden sonra birbirlerini 1 veya 2 kez aradıktan sonra görüşmüyecekler desen kimse inanmazdı. Onlar kafelere, sinemalara dağılıyor, ben ise bugün her sevgililer gününde yaptığım ''el ele gezen çiftlere içimden metiyeler dizmekten'' başka birşey yapmak istiyordum. Sınıfı süzdüğümde bir iki tane notlarını düze çeken çocuk -ki Fatih, Ece için ben neysem onlar için de bir farkım yoktu- ve Şükrü vardı. Şükrü hala masaya bir şeyler karalıyordu. Yanına gittiğimde beni farketmedi, bir süre ne çizdiğini izledim. Sıraya siyasi Türkiye haritasını kazıyordu anahtarının ucuyla, üstelik çoğu komşu ülkeyide sınırlarımıza katmıştı. Kapalı alanda hiç çıkarmadığı deri ceketinden dolayı hararet bastığını düşündüm, aldırış etmedim. 

     Sinemaya vardığımızda aklımızda tek bir film vardı ''Dabbe''. O zamanlar Dabbe çok modaydı ve Şükrü de bunu bir yerlerden duymuştu işte. Ben de ona '' İyi abi gidelim o zaman yani, sen istiyosan gidelim ben gitmeyelim demem, zaten böyle filmlerden kim korkarki lan hehe'' demiştim. Ancak bu sözler de korkudan öldüğüm gerçeğini değiştirmiyordu. Altıma sıçıyorumdum resmen korkudan. Sinema salonuna her yaklaştığımızda içimdeki korku büyüyor, sanki salonun içinde Dabbe kanlı canlı beni bek geçiştiriyordum. Köşedeki büfeden aldığımız dal sigaralarımızı kökledikten sonra sinemaya varmıştık sonuliyordu. Şükrü'nün yol boyunca '' diğerleri zaten şerefsiz, ulan bunu daha sonrada yapalım, ulan kızda ne kafa siker haa, hehe'' gibi kadrolu kankalık girişimlerini yarım yamalak duyuyor, kısa ve keskin bir kafa hareketiylenda. Kesilmeye götürülen koyun gibi izliyordum. Etrafa sevgililer saçılmıştı burada da...

    Çiftli ve arası boş koltuk diyarından kendi koltuklarımıza geçerken, çiftlerden gelen negatif elektriğin etkisiyle bayılacak gibi oldum. Sonuçta haklılardı biz iki erkektik ve az sonra sinemadaki tüm kızlara saldıracaktık... Neyse yerimize oturduk. Benim yanımdaki çift, erkek benim tarafıma gelecek şekilde yer değiştirdi. Arkadaşlarıyla sesli sesli gülen grupta son gülüşmelerini bitirmişti. Ve film başlıyordu artık...

    ''Yahu ne kadar kötü film, izlemeye değmez, sıkıldım lan çıkalım 2. yarıya girmeyelim.'' tekliflerimi sağ olsun şükrü kabul etti. Korkuyordum, çok korkuyordum. Neden korkuyordum onuda bilmiyorum, film boyunca gözlerimi sadece elimdeki telefona sabitlemiş, filmi umursamıyorum tavırlarıyla yalandan mesaj atmıştım. Ulan mesaj atacak kimim vardı, anneme mi atacaktım? Benim telefonumda Sibel, Tuğçe, Ece yoktu ki...

    Eve doğru yürürken ''neyse en azından Şükrüye iyi bahane buldum, rezil edemez beni'' diye geçirdim içimden. Apartmanın girişindeki merdivenlere oturdum, telefonu elime aldım. Annem komşularda olduğunu, gelemeyeceğini söyledi. Sanırım annem ''bu gün anahtarı yanıma almamışım'' numaramı yememişti. Yarım saat civarı oturdum. Çiftler geçiyordu sokaktan, uzun uzun onlara baktım, orospu çocukları...

0 yorum:

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Search This Blog