Bitmemişler.

28 Kasım 2012 Çarşamba

      Kahkahaların ardı arkası kesilmiyordu, ara ara nefesleri kesilecek gibi oluyor öne doğru yatıp kahkahanın şiddetini arttırıyor ve hep bir ağızdan ''alemsin yahu'' diyorlardı. Halbuki çok da gülünecek şeyler anlatmıyordum, ama anlattığım şeylerin komik olduğunun da farkındaydım. İnsan kendi yaşamına benzer hikayelere çok gülerdi, kendinden bir şeyler bulurdu. Ya da tam tersi kendi gibi davranışlar göstermeyen, anlamsız hareketler yapan kişilerin yaptığı davranışlara kahkaha atardı. Benim onların yaşamına benzer hikayeler anlatmadığım çok açıktı. Ama olsun, herkes gülüyordu bana, çevremdeki insanlar beni seviyor gibiydi...
  
     Masadan kalktığımda sokaklarda sırıtarak ilerledim, bir müddet kendi yaptığım esprilere güldüm. Yoldan geçen insanların bakışlarını üzerime çektiğimi anlayınca kulaklıkla cep telefonuyla konuşurmuş numarası yaptım. Biraz daha devam ettim, yere baka baka ilerlerken havada uçuşan sabun köpükçükleri gördüm. Hemen hızlı hızlı kaynağını aradım, az ilerde bir adamın elindeki makineyle köpükleri yaptığını gördüm. Biraz hayal kırıklığına uğramıştım, o köpüklerin o kadar hızlıca makineden çıktığını görünce. Oysa ben ne kadar da uğraşırdım, su sabun oranını tutturamazdım kimi zaman. Ama yinede yapınca sevinirdim, çünkü onu ben yapmıştım işte. Ben üflemiştim, ben sallamıştım, ben karıştırmıştım. Sıradan köpük parçaları benle birlikte değer bulmuştu, oysa şimdi etrafımı kaplayan sabun köpüklerinin ne anlamı vardı ki?...


     Eve gittiğimde ayak parmağımla bilgisayarı ardından msn'i açtım. Saat bir hayli geç olmuştu, benimse sabah 7 gibi kalkıp sınava gitmem gerekiyordu. Msn'de benim sınıfımdan bir kaç kişi daha görünce rahatladım. Benim gibi de yapanlar var diye sevindim, gereksiz bir aitlik duygusu kaplamıştı içimi. Yarın o arkadaşların msnini uyurken dahi açık bıraktıklarını öğrendiğimde de biraz üzülecektim....
  
    Sabah kalktım, çişimin birkaç damlasını üzerime, devamını klozete yaptım. Birbirine geçmiş saçlarımı elimle karıştırdım, nasıl olsa birazdan tekrar bozulacaktı. Oysa ne çok özenirdim saçı karışık gibi duran ama düzenli olanlara. Sabah sabah edebiyat hocasından azar işitmemek için, edebiyat kitabımı rulo haline getirip cebime sıkıştırdım, çok yazmak gerekirse kitap kenarlarına yazıyordum. Dışarısı çok soğuktu, hani böyle arabaların üzeri damlacıklarla kaplı olur ya, öyle bir soğuk vardı dışarıda. Aslında soğuğu pek sevmezdim ama bu farklıydı. İnsanların ayaklarıyla dövdüğü yollardan tek başına geçmek neden bilmiyorum ama çok mutlu ediyordu beni.

    Ve sonra seni düşündüm, ''kimbilir nerelerdesin?''. Arkama bakmadan geçtiğim bu yollarda, tek bıraktığım izin bastığım kar yığınları olduğunu anladım. Belki de beni görmeden öleceksin yada ben seni. Belki inanmayacaksınız dostlarım ama ağladım, şu son iki cümleyi yazarken baya sümüklü ağladım. Aslında son satırlarının hikayenin öncesiyle alakası olmasa da, taslaklarda gördüğüm bu hikayeyi bitirmek isterken uzun zaman önce yarım kalan konuyu hatırlayamadım. Belirgin olmayan şeyler hep kasvetli gelir bana, belki de o yüzden okul bilgisayarından şu satırları doldururken insanların belli belirsiz bakışları arasında ağlıyorum. Ve bitirmeden bırakıyorum, hayatımdaki herşeyi.

0 yorum:

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Search This Blog